5 Şubat 2012 Pazar

Underworld:Awakening



Hayranlarının merakla beklediği -benim de tam tamına üç yıldır beklediğim- "Underworld" serisinin dördüncü filmi olan "Underworld:Awakening" geçtiğimiz cuma günü vizyona girdi. Vampir filmlerinin Twilight yüzünden henüz sükse yapmadığı 2003 yılında başlayan seri, 2006 yılında gelen ikinci film olan Underworld:Evolution ve daha sonrasında 2009 yılında filmin ana teması olan vampirler ile lycanlar arasındaki savaşı anlatan Underworld:Rise of the Lycans ile devam etmişti. İlk iki filmin yönetmenliğini üstlenen Len Wiseman, yönetmenlik koltuğunu Måns Mårlind ve Björn Stein'a bıraksa da, filmin senaryosu yine kendisine ait. 

Filmin başrolünde, dokuz yıldır güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olan -ayrıca üç(!) çocuk annesi olan- Kate Beckinsale yer alıyor. Üçüncü filmde konusu dolayısıyla yer almayan Beckinsale'ı tekrar deri pantalonu ve ceketinin içerisinde görmek, hayranları için heyecan verici nitelikte.Underworld serisinden önce "Serendipity" ve "Pearl Harbor" gibi önemli yapımlarda rol almış olan Beckinsale'ın performansı, serinin son filminin kalitesini bütünüyle arttırmış. Selene rolünün hakkını tamamıyla veren Beckinsale, güzelliği ve performansıyla deyim yerindeyse "göz kamaştırıyor". 




İlk üç filmin aksine -piyasaya sürülen trailerların da etkisiyle-, herkes insanlık ile vampirler arasında geçecek bir savaş beklerken, film dolaylı yoldan yine vampirler ile lycanların arasındaki savaşa bağlanıyor. Üç boyutlu olarak izlenebilen filmin görsel efektleri, fazlasıyla tatmin edici. Çoğu 3D filmin aksine, filmi üç boyutlu izlediğinizin farkına varabiliyorsunuz, özellikle aksiyonu bol olan sahnelerde... Ayrıca serinin bağıntılı olduğu ikinci filminin üzerinden tam altı yıl geçtiği için, filmin başında olayların özet halinde anlatıldığı yaklaşık 5 dakikalık bölüm, ilk iki filmi izlemeyenler ve izlemelerine rağmen hatırlamayanlar için altın niteliğinde. 
İlk iki filmde Beckinsale'a "Michael Corvin" karakterini canlandırarak eşlik eden Scott Speedman ise, ne yazık ki son filmin sadece girişinde kısa bir süre rol almış. Bunun sebebi, filmin içeriği olsa da, bir hybrid olan Michael Corvin'in eksikliği, aksiyon sahnelerinde hissediliyor. Bu eksiklik ise, -dikkat spoiler- yeni bir hybrid olan küçük kız Eve'in katılmasıyla giderilmeye çalışılmış, fakat küçük kızın sahneleri pek iç açıcı değil.




"Eve rolündeki India Eisley"

"Michael Corvin rolündeki Scott Speedman"

Serinin diğer filmlerine göre daha kısa süre tutulan film (88 dk.), bu sebepten biraz zayıf kalmış. Çünkü film, göz açıp kapatıncaya kadar bitiyor. Olayların içeriği, önceki filmlerde olduğu gibi detaylı anlatılmamış. Birbirinin peşi sıra yaşanan olaylar, filmin akıcılığını pozitif yönde etkilese de, film yüzeysel olarak nitelendirilebilinir.


Filmin soundtrackleri ise, muazzam. Türkiye'de herkesin "Bring Me to Life" şarkısıyla bildiği Evanescence'in "Made of Stone"undan tutun, The Cure'a, Linkin Park'tan tutun, 8mm. 'a kadar bir sürü önemli sanatçı ve grubun imzası filmin soundtracklerinin altında. Kısacası, Twilight'ın günümüzde verdiği "vampir" bayağılığından uzaklaşmak, soğuk kış günlerinde güzel vakit geçirmek için, haftanın en iyi filmi diyebiliriz Underworld'e. Film, gerçek vampir ve lycan savaşını izlemek isteyenler için, "birebir".


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder